31 Mayıs 2007 Perşembe

milliyet.com.tr yorumcuları ve eğitim düzeyimiz

Uzun zamandır zaten bu konudan muzdarip bir insandım ama son gördüklerimle kararım kesinleşti; biri şu milliyet.com.tr yorumcuları hakkında birşeyler söylemeli artık. Tanıdığım herkes benimle aynı görüşte aslında. O yüzden çok merak ediyorum bu yorumcuların profili nasıl birşey oluyor diye.

Dur bakalım, bir soluklan, diyebilirsiniz; o yüzden baştan alayım: Sürekli interneti olup ne yapacağını bilemeyen her insan gibi ben de günde bilmem kaç kere Milliyet'in Hürriyet'in haber sitelerine girip bir göz atıyorum. Daha kullanışlı olmasından dolayı Milliyet'in sitesini daha çok tercih etmekteyim. Ancak her açtığım haberde, yok bu sefer bakıp da kafamı bozmuycam, desem de dayanamayıp alt taraflara doğru bir göz atıyorum ve o ne olduğu belirsiz yorumlarla karşılaşıyorum. Misal, bu yazıyı yazmaya başlamama sebep olan haber: İngiltere'de bir cani, hapisten çıktıktan sekiz saat sonra otobüste bir adamı yedi yerinden bıçaklayarak öldürmüş. Olayın gelişimi şöyle; otobüste seyahat etmekte olan bir çiftin üzerine, elindeki paketten çıkardığı cipsleri atıp duran canimize delikanlı sert çıkışmaya kalkmış ve bu ikisi kavgaya tutuştuktan kısa bir süre sonra da zavallı kanlar içinde yere kapaklanmış. Ve en tepede yer alan yorum; "bir cipse bir can-- gereksiz ve ani sinirlenmeler! yazık olmuş". Hemen ardındakiyse şöyle: "Gençlik her yerde-- anlaşılmaz bir şiddet içinde, yazık" Bunlar nasıl yorumlardır yaa, kahvede çayını höpürdeten yaşlı amcanın yanındaki emekli kankasına kuracağı tarzda cümleleri oturup da neden yazmaya uğraşırsınız oralara. Eminim, sizin de benim gibi ne yapacağını şaşırdığı anları oluyor bilgisayar karşısında; ama yorum yapmayı bilmiyorsanız da yazmayın kardeşim; hayret bişey. Bu ne ilk ne son; girin siteye, herhangi bir haberin altında yüz yorum, arada ikili üçlü sataşmalar çatışmalar ama dişe dokunur bir duygu, düşünce bulmak neredeyse imkansız. Tabi, hayatı para olan böyyük medyamız da sitelerinin hit almasına, dünyada ilk ona falan girmesine bakıyor. Ne zaman dertleri bu halkı eğitmek oldu ki zaten. Dahası koydukları haberlere attıkları başlıklar o siteleri yönetenlerin de yorumcuların kafasında olduğunu gösteriyor:"Otobüste Cips Cinayeti" diye başlık atana ne yorum yapılabilir ki başka!..

Yazık; böylesi sitelere yazılan kıytırık yorumları okudukça ülkenin alabileceği yol, gideceği hedef vesaire ile ilgili düşüncelerim daha da yerle bir oluyor. Ve aklımdan her an aynı cümle geçiyor; hak ettikleri gibi yönetilirler. Tabi şu da bir gerçek; bu insanların eğitim seviyesinin hali onların suçu değil, bu ülkeyi atmış yıldır yönetenlerin basiretsizliği. Ama ne bileyim; birşeyleri öğrenmenin, kendini geliştirmenin bu kadar kolay olduğu bu çağda acaba bu bir bahane olabilir mi? Hayatım devlet okullarında geçti şu seneye kadar ve kendini geliştirmek isteyen birine; dur, ne yapıyorsun, delirdin mi sen, dendiğini görmüş işitmiş değilim. Tamam sistem içler acısı bir halde ama herşeyin suçunu sisteme, başkalarına atmak da bir yere kadar.

Son olarak, bahsettiğim haberin bağlantısını veriyorum, siz de bir bakın da söyleyin bakalım ben mi abartıyorum herşeyi: yoruma gel

29 Mayıs 2007 Salı

KÖPEK İSİMLERİ

Tuvalette kitap okumak, boş boş kafa patlatmak en sevdiğim şeydir. E tabi bunun için frenk yapısı tuvaletlere ihtiyaç var; öyle iki ayak üstünde denge kurmaya çalışırken bir de dünyayı kurtarmaya kalkarsanız tuvaletten çıkmadan ekstra efor sarfetmeniz kaçınılmaz(!).. Bugün de tuvalette bir yandan kitabımı okurken aklımdan hayatım boyunca kuzenle sahip olduğumuz köpekler ve isimleri geçti. Hemen, nasıl oluyor da "hayatın" ama "köpekleriniz" oluyor ,demeyin; benden dört ay küçük kendisi!!! Yaşadığımızı ilk idrak ettiğimiz dönemde ikimizin de ev bahçesini boyundan büyük birer köpek beklemekteydi. Onlarınkinin adı Thomas'tı bizimkiyse Zıpkın... Sonra bunun bir kaç tane Tom ve türevleri isimlerde köpekleri oldu, hatta bir tanesine hep beraber isim ararken haftalık televizyon programındaki filmlerden Timothy ismini beğendik. Sanki köpeğin isim ecnebi olunca kendi de asil olacak; köpek bu, yine kuyruğunu kovalıyo adı Cabbar da olsa Alexander da olsa... Neyse, zamanla düzelttik tabi kendimizi ama bu sefer de başka bir uç noktadaydı isimler... Onlarınki Topak, bizimki Yumak; kedi ismi gibi olmaları şaşırtıcı değildi kendileri Terrier cinsi baba-oğuldular ve bizim Yumak'ın annesinin ismi de Pamuk'tu ne hikmetse.
Bugün aklımdan geçense şuydu: Bugün köpeğim olsa ne isim koyardım? Erkek ya da kız çocuk ismi düşünüyorsunuz ey ahali; köpeğinizi, kedinizi de boşlamayın... Şimdiden bulun uygun isimler de benim gibi tuvalette okuyabileceğiniz fazladan iki sayfadan olmayın... Şu ara aklımdaki en uygun isim benim kuzenin eski bilgisayarının ismi: Cafer... Cabbar da fena değil hani... Kiminiz, vay sen nasıl insan isimlerini elin itine koyuyorsun diyebilir; onlara Muzaffer İzgü'nün köpekleri vezirlerinden değerli bir padiaşhı anlatan hikayesini tavsiye ederim; onu da yazmaya kalksam başından kalkamıycam bilgisayarın, yoksa sizden değerli mi? Esen kalın şimdilik...

22 Mayıs 2007 Salı

BOMBAYLA GELEN VAHŞET

Bugün akşam saatlerinde Ankara'da gerçekleşen patlamada bir sürü masum insan öldü ya da yaralandı. Yaralananların bir kısmının fiziken, hiçbirinin ruhen eski haline dönemeyeceği gerçeği de düşünüldüğünde insanın terörizmi ortaya çıkaran süreci tekrar tekrar lanetleyesi geliyor. Özellikle tarihindeki savaşların büyük kısmında yenilen tarafa saygı göstermiş, onu kendi olanından çok sahiplenmiş bir geleneğe sahip Türk insanı böyle bir ortamı gerçekten hak etmiyor. Ama ne yazık ki yeni çağın karmaşık ilişkilerinde bu hiçbir önem arz etmiyor. Mustafa Kemal Atatürk'ün ileri görüşlülüğü bu yaşadığımız dönemde daha da önem kazanıyor, Türk olmanın değil kendini bu ülkeye bağlı hissetmenin yani kendini Türk olarak nitelendirmenin önemine dikkat çeken atamızı bir kez daha saygıyla anmak gerekiyor. Zira şu an itibariyle bu ülküden uzaklaştığımız her an parçalanmaya, esarete biraz daha yaklaşıyoruz.

Ne yazık ki 1938'e kadar yapılanların üzerine konan taşların nadirliği ülkemiz insanının eğitim seviyesinin acınası halde olduğu gerçeğini somut bir şekilde vurgulamakta ve hal böyleyken bu tehlikeyi; dahili ve harici bedhahları, halkımıza anlatmak, onları aydınlatmak gerçekten zor. Televizyon neslinin büyümesi ve yavaş yavaş ülkeyi yönetecek kadrolara eklenecek olmasıysa gelecekle ilgili kaygıları had safhaya çekmekte: televizyonun bir silah olarak kullanıldığı günümüzde bu neslin çağın gerçeklerine bakışı, değerlendirme yeteneği bu kaygıların haklılığını ortaya koymakta.

Çizdiğim resim gerçekten iç karartıcı ve ne yazık ki somut bir çözüm önerisine sahip olmaktan uzağım, yapılabilecek en iyi şey kendini en iyi şekilde yetiştirip kendi küçük emeğini daha büyük bir amaca eklemek olsa gerek. Umarım bu küçük emekler toplamı bir çığ olmayı başarır günün birinde ve bu çığ ülkenin üstünü örten değil üstündekileri üç tarafındaki denizlere süpüren cinsten olur...

17 Mayıs 2007 Perşembe

TÜRKİYE

Çok hızlı yaşıyoruz şu sıra günleri bu ülkede; geçen günler, saatler her an yeni birşeylere gebe ve bu yaşananları aynı hızda idrak etmek için sağlam performans sergilemeniz gerek. İşte son on yılda ülkede değişen en önemli şey bu; bir zamanlar karşılaştığımız şeyler bizi şaşırtmazdı, herşey beklendiği gibi gelişirdi. Ama şimdi yarın ne olacağını kimse tahmin edemiyor, ve bu şahsen beni çok rahatsız ediyor. Paranoyaklığın diplerinde gezdiğimi beni tanıyanlar zaten biliyor; yakında adım komplo teorisyenine çıkacak. Ama ben bıkmadan düşündüklerimi rakı sofrası etiketi altında paylaşmayı planlıyorum. İnsanın bazen içini dökebileceği en iyi ortam rakı sofrası sonuçta. Bu ülkenin o sofralardan yönetildiği yılların en muhteşem yıllar olduğu ironisini de atlamamak gerek tabi...

APES

İlk olarak ilgilendiğim projeden başlayayım dedim. APES her ne kadar ecnebicede maymunlar anlamına gelse de bizimkinin isminin açılımı ingilizcede "Actively Perceiving System" yani aktif şekilde algılayabilen sistem anlamına gelmekte. APES projesi 10 yıllık bir proje ve aynı mantıkta geliştirilmeye başlanmış ikinci nesil robotla 3 yıldır çalışmaktayım. Ne yazık ki bu projenin en kötü anına denk geldi benim çalışmaya başlamam; Boğaziçi Üniversitesi Akıllı Sistemler Laboratuarı'nda çalışmaya başladığımda bu projeyle ilgilenen tüm öğrenciler doktora çalışmaları için yurtdışına çıkmış bulunmaktaydı ve bana kalan, satırlarca kodu kısıtlı bilgimle algılayıp robotu tekrar eski günlerine döndürmekti. İlk bir buçuk yılım sadece kafa modülünde uygulanan algoritmaların algılanması ve üzerlerinde değişiklikler yapılıp çalışır hale getirilmesiyle geçti. Hemen ardından da laboratuar danışmanım Prof. Işıl Bozma'nın büyük alçak gönüllülüğü sayesinde bu konuda bir konferans bildirisinin yazar kadrosunda yer alma şansına sahip oldum; tabi yeni proje arkadaşım Özgür Erkent'le birlikte. IROS 2006, yani Uluslararası Akıllı Robotlar ve Sistemler 2006 adlı konferansça kabul gören makalemizi sunmak için Pekin'e gitmem konusunda da Prof. Bozma'ya ne kadar müteşekkir olduğumu tahmin edersiniz sanırım.

Lisanstaki son senemdeyse APES'in on yılında hiç yaşayamadığı bir şeyi, tüm vücudunun tekerlekleri üzerinde hareketlenmesi işine soyunduk. Bu başta kolay gözükse de hiç de öyle gelişmedi. İlk dönem boyunca bir sürü mekanik ve elektronik sorunla uğraştık. Bu sorunların bir kısmı ikinci döneme, hatta bugüne kadar kalesini korumayı başardı. Şu satırları yazarken APES artık yürüyebiliyor ama konumunu korumak konusunda, daha doğrusu hedef koordinatlara ulaşmak konusunda bir takım sorunlarını aşabilmiş değil. Üstüne üstlük, harita çıkarımı ve yöngüdüm konusunda laboratuarımızda geliştirilmiş bazı modelleri APES üzerinde gerçekleme hedefimiz de henüz nihayete ermekten uzak.

Son olarak, kısaca APES'in nasıl birşey olduğundan bahsedeyim: Üst üste dört adet dairesel pleksiglas levhanın naylon66 kolonlarla birleştirilmesinden oluşan gövdenin en alt katında tekerlekler, bu tekerlekleri çeviren motorlar (iki adet MAXON DC motor) ve bu motorları yöneten motor kontrol kartı yer almakta. Bu kartın tasarımı laboratuarımızın önemli eski üyelerinden Murat Karadeniz'e ait; kendisiyle ve çalışmalarıyla ilgili bilgileri içeren http://onlinefavbar.com/mukas adresli siteyi bir incelemenizi tavsiye ederim. Üzerinde bulunan ATMEL ATMega16 mikrokontrolcünün temel kodlaması da ona ait ancak bu kodların son halini ben vermiş bulunmaktayım. Bir üst katta robotumuzun tüm güç ihtiyacını karşılayan dört adet akümüz yer almakta. Bu aküleri otomobil aküleriyle karıştırmayın derim; onlara göre çok küçükler ama hala çok ağır olmayı başarabiliyorlar. Bu katın hemen üstündeyse APES'in beyni yani ana bilgisayar modülü yer almakta. En üstteyse yatay ve dikey hareketini sağlayan motorları ve iki adet kamerasıyla APES'in kafası ve bu kafayı kontrol eden, kameraların görüntüsünü bilgisayara ileten küçük iki kartımız bulunmakta. Genelde yurdum insanının aklına robot deyince insana benzer yaratıklar gelse de, bizimki üstünü güzelce tenekelersek R2D2 (bilmeyenler için Star Wars; nam-ı diğer Yıldız Savaşları filmlerinde yer alan, konuşma yetisi dışında insanlardan çok daha zeki olmayı başaran sevimli robottur kendisi) kıvamını yakalayabilecek gibi gözüküyor.

APES projesi ve laboratuarımızda yapılan tüm diğer çalışmaları incelemek isteyenler için sitemiz: http://www.isl.ee.boun.edu.tr

Siftah

Bakalım neler yer alacak, nasıl dolacak bu blog...