22 Haziran 2007 Cuma

Hazırlıktan Bir Yazı

Bu yazıyı bölümün yegane kulübü BUEC'in 2003'te çıkarmaya çalışıp da sıçtığı dergi için hazırlamıştım, kendisi Isaac Asimov'la ilgili ufak bi araştırma...



ISAAC ASIMOV

Hayal kurmak belki de insanı insan yapan özelliklerin en önemlisi. Hayatlarımız hayallerimizle şekillendi daima, hayaller bin yıl önce de bu görevi üstlendi, bin yıl sonra da mutlaka hayal edilecek birşeyler olacak. Ancak şu da bir gerçek ki bazılarının hayalleri yalnızca kendi yaşamlarını değil tüm insanlığın kaderini etkiledi. Leonardo Da Vinci' nin projeleri, Jules Verne' nin hikayelerinde ortaya koyduğu hayalleri olmasa belki de insanoğlunun aklına aya gitmek, denizlerin derinliklerinde dolaşmak, ne bileyim helikopter yapmak gelmeyecekti. İşte size böyle büyük hayallere sahip birinden bahsetmek istiyorum: Isaac Asimov.

Onu çoğumuz bir bilimkurgu yazarı, hem de türünün en yetkin örneklerine sahip olan biri olarak tanıyoruz. Peki onu bu kadar başarılı kılan neydi, yazar olmasındaki etkenler nelerdi? Gelin, bu sorular ve benzerleriyle dolu çuvalı da sırtlayıp Asimov' un dünyasındaki yolculuğumuza başlayalım.

YAZAR OLMAK HİÇ DE KOLAY DEĞİL...

Isaac Asimov 2 Ocak 1920' de Petrovichi, Rusya' da doğdu. Daha üç yaşındayken ailesiyle birlikte Amerika' ya göç etti ve Brooklyn, New York' a yerleşti. Çocukluk yıllarında maddi durumları en ucuz kitapları alacak kadar bile iyi değildi; ama küçük Isaac tam bir okuma sevdalısı olarak yetiştirilmişti. Hal böyle olunca ilk kütüphane kimliğini 6 yaşında babasının vasiliğinde aldı. Ancak haftada alabildiği iki kitap hiç de yeterli değildi. Bu durum onu ders kitaplarını hatmetmeye yöneltti, öyle ki her dönemin ilk haftasında Isaac bütün kitaplarını bitirmiş oluyordu. Artık bu da yetersiz geliyordu ve 11 yaşındayken aklına parlak bir fikir geldi: Eğer kendi kitaplarını yazarsa boş zamanlarında bu kitapları tekrar tekrar okuyabilirdi. Ancak bu azim o dönemde tam bir kitap yazması için yeterli olamadı. Tek yapabildiği bir kitaba başlamak ve geliştirebileceği son noktaya kadar hikayesini geliştirmekti, tıkandığı anda yeni bir hikayeye yelken açmak tek çıkar yoluydu.

Asimov' un yazarlık kariyerini etkileyen ikinci önemli olgu ise 1934 ilkbaharında, okuduğu lisede aldığı seçmeli İngilizce dersiydi. Bu dersi kendini bir yazar olarak geliştirmek üzere almıştı ve dersi veren öğretmen okulun dönemlik edebiyat dergisinin kurucusu ve danışmanıydı. Ancak bu dönem beraberinde Asimov için büyük bir hayal kırıklığını getirdi. Dersi aldığında 14 yaşında olan Asimov' un sınıf arkadaşlarıysa çoğunlukla 16 yaşındaydılar ve bu yaş farkı yazmak için seçtikleri konulara yansıyordu. Sınıftaki herkes okuyanları ağlatacak etkide trajediler kaleme alırken küçük Isaac hayat dolu komik hikayeleri tercih ediyordu. Böyle olunca sınıftakiler tarafından alay konusu yapılması kaçınılmazdı. Bu alaylara verebileceği bir karşılık olmayışı Asimov' u daha da üzüyordu ki onu çok sevindirecek bir gelişme yaşandı: Yazdığı hikayelerden biri öğretmeni tarafından dergiye kabul edilmişti, hem de onunla alay eden birçok "trajedi üstadı" nınkiler kabul edilmemişken. Bu size bir anlık mutlu son gibi gelebilir ama ne yazık ki değil. Tüm büyük yazarlar gibi Asimov'un da zirveye çıkana dek biraz daha hırpalanması gerekiyordu. Kendini dev aynasında gördüğü bir anda öğretmeni gerçeği söyledi. Yazısının seçilmesinin tek bir sebebi vardı; o da herkes hüzünlü şaheserler ortaya koyarken, onun herhangi bir üstünlüğe sahip olmayan neşeli bir hikaye yazmış olmasıydı. Yine de basılmış ilk hikayesi oluşu Asimov' un kariyeri açısından önemli bir kilometre taşıdır.

Evet, mutlu sona yaklaşıyoruz. Yazarlığı para için yapmaya karar verdiğinde takvimler 29 Mayıs 1937' yi gösteriyordu. Nasıl oluyor da bu tarih bu kadar ayrıntılı biliniyor diye sorarsanız cevabım şu olacak: Isaac Asimov, hayatını günü gününe kaydedercesine günlük tutmuş biri, öyleki bu günlükte hiçbir duyguya rastlayamazsınız, sadece tarihler ve olaylar. Sanki günlük değil de kendi kronolojisini yazmış. Şimdi bırakalım bu günlük olayını da tekrar konumuza dönelim. Aklınıza, neden bilimkurgu, diye bir soru da gelebilir çünkü şu ana kadar Asimov'un 1929 itibariyle bir bilimkurgu fanatiği olduğundan bahsetmedim.

Peki düşüncesini gerçekleştirmek için ne yaptı?

Cosmic Corkscrew adındaki ilk hikayesini yazdığında devamlı okuduğu dergiye götürmeye, babasıyla da bir süre konuyu tartıştıktan sonra karar veren Asimov, düşüncesini gerçekleştirdiğinde kendisine bir anlamda idol olacak biriyle; John Campbell' la tanıştı. Derginin editörü olan bu 28 yaşındaki adam aynı zamanda takma isimle bilimkurgu hikayeleri yazıyordu. Yaptıkları uzun sohbetin sonunda Asimov' un hikayesini okuyacağına ve en kısa zamanda basılıp basılmayacağını bildireceğine söz veren Campbell, iki gün sonra, hikayenin reddedildiğini bildirdi ama neden kabul etmediğini açıklayan iki sayfalık bir mektubun da Asimov'un eline geçmesini sağladı. Bu Asimov' u tam anlamıyla kamçıladı, öyle ki gün bitmeden yeni bir hikayenin yarısına gelmişti bile. Çok kısa bir sürede bu hikaye de Campbell' ın eline geçti ama sonuç değişmedi, Campbell ona yeni bir hikaye yollamadan önce bir süre yeni yeni şeyler üretmesini, sürekli yazmadan kendini geliştiremeyeceğini söyledi ve bu öğütle kendini hikayeler denizine atan Asimov ancak bir yıl sonra başka bir dergide hikayesini yayınlatarak kariyerine başladı.

Bu süreçten sonraki ilk 11 yıl boyunca sadece dergilerde yayınlanan öyküler kaleme alan Asimov' un aklına bu süreç içinde kitap basma düşüncesi hiç ama hiç gelmedi. Aklına bu geldiği zaman artık elinde bir araya getirip yeni koleksiyonlar oluşturabileceği, daha önceleri dergilerde yayınlanmış dolusuyla materyali vardı. 1950 ve 1969 yılları arasında 85 hikaye ve 4 çizgi romandan oluşan on koleksiyon hazırladı bu zengin arşivle.

Tüm kariyeri boyunca yazdığı toplam kitap sayısı ise inanılmaz: 467. Bu büyük rakamı oluşturan kitapların matematikten Shakespeare'e astronomiden satirizme geniş bir yelpazeyi barındırdığını ve genel kanının aksine Asimov' un çok yönlü bir yazar olduğunu belirtmeden de geçmeyelim aslında. Ama şu da bir gerçek ki onun bir yıldız gibi parladığı saha bilimkurgu...

Peki onu bu kadar başarılı kılan ne?...

AKADEMİK KARİYERİ

Asimov' un çok ilginç bir yazar oluşundaki önemli bir etken akademik kariyeridir. Daha önce bahsettiğimiz acı deneyimi de yaşamış olduğu Brooklyn Erkek Lisesi' nden sonra Columbia Üniversitesine kabul edilen ünlü yazar babasının tıp konusundaki tüm baskılarına karşın kimya okumayı tercih etti. Akademik kariyerinde de başarısını kanıtlayan yazar 1949' da kimya doktorasını aldı ve Boston Üniversitesi' nde biyokimya dersleri vermeye başladı. Bir yandan da nükleik asitler üzerinde araştırmalar yaptı. Ancak 1958' de yazarlık kariyeri ağır bastı ve hikayelerine daha çok zaman ayırmak için üniversitedeki görevinden ayrıldı.

Şimdi bu kariyerle yazarlığı arasında bağlantı kurmakta zorlanabilirsiniz. Ancak bu durumda şu gerçeği göz ardı etmiş olursunuz: Asimov bütün öykülerini mantık ilkelerine dayandımıştır. Öyle ki eğer Asimov'un ana mantığını kabul ederseniz eserlerinin aşağı yukari hiç birinde mantık hatası bulamazsınız. Bir başka deyişle oyunu Asimov'un kurallarına göre oynadığınızda kesinlikle zevk alırsınız. Ve bu mantıksallığının tek açıklaması bir bilim adamı oluşu, bu mantık sinsilesiyle yetiştirilmiş olmasıdır.

GELECEĞİN TARİHİ

Asimov' u farklı kılan bir özelliği de zaman kavramını önemsiz bir ayrıntıymışçasına kullanmasıdır. Daha birçok yazarın bin yıl sonrasından bile bahsetmeye korktuğu dönemlerde o adeta insanlık geleceğinin tarihini yazıyor, bu tarihin bir mitoloji sahibi olması gerektiğini de göz ardı etmiyordu. Nasıl mı; diyelim ki 1963 te yazdığı ve milattan sonra 4000 li yıllarda geçen bir hikayeyi okudunuz, büyük ihtimalle bir kaç yıl sonrasında yazılmış olan ve mesela MS 7000 lerde geçen bir öyküsünde ilk okuduğunuz hikayeden bir efsane olarak bahsedilmiştir; hem de tüm gerçek efsanelerde olduğu gibi çarpıtılarak, abartılarak! Bu arada hemen her kitabında karşılaşacağınız sürpriz sonları da unutmamak gerek.

ISAAC ASIMOV VE ROBOTLAR

Isaac Asimov dendiğinde en fazla akla gelen şey ünlü robot yasalarıdır. Bu yasalar Asimov' un hayallerinin gerçekleşebilirliğinin en somut göstergesidir. Bu yasaların oluşum süreci de öykülerine dayanıyordu. İlk yasadan 1393 yılı Mayıs ayında yazdığı ve çocukları seven, onlarla ilgilenen Robbie adındaki robotu anlattığı Yeni Oyun Arkadaşı adlı öyküsünde bahsetmişti. Daha sonra yazdığı Sebep adlı hikayesinde de diğer iki yasadan kabataslak bahseden yazar, bu üç yasa hakkında daha önce bahsettiğimiz ünlü yayıncı John Campbell' ın da fikrini aldı ve Ben, Robot adlı kitabının önsözünde bu üç yasayı ortaya koydu. Bu yasalar:

1- Bir robot, hiçbir şekilde bir insana zarar veremez ya da etkisiz kalarak bir insanın zarar görmesine yol açamaz.

2- Bir robot, kendisine insanlar tarafından verilen emirleri, birinci kuralla çelişmediği sürece yerine getirmek zorundadır.

3- Bir robot, sonuçlari ilk iki kuralla çelişmediği sürece, kendi varlıgını korumak zorundadır.

Asimov' a göre bu yasalar üretilen ilk robotların pozitronik beyinlerine kaydedilmişti ve yaşamları bu kurallar çerçevesinde sürmekteydi. Daha sonraki hikayelerinde bu yasaların işlerliğini her türlü olağanüstü durumla da sınamayı ihmal etmeyen yazar karşılaştığı zorluklar karşısında ortaya yeni bir kural koydu. Sıfır kuralı adındaki bu kurala göre;

0- Bir robot insanlığa zarar veremez ya da etkisiz kalarak insanlığın zarar görmesine olanak tanıyamaz. Diğer tüm kurallar bu kuralla çelişmedikleri sürece geçerliliklerini korurlar.

Diğer bir deyişle Asimov robotlarına insanlığın yararı için bir insana zarar verme ya da bir emri yerine getirmeme hakkı vermiş oldu. Bu kurala verdiği önem onun insanlığa olan sevgisinin en önemli göstergelerinden biridir. Zaten o insanlığa ve barışa karşı olan duygularını Vietnam Savaşı' na karşı aldığı kesin tutumla da ortaya koymuştu.

Asimov' un hayallerinin gerçekleşebilirliğine gelince; bilim adamları ciddi ciddi gelecekte geliştirecekleri robotlarda bu kuraları uygulamayı düşünüyorlar. Kim bilir, belki de birgün Asimov' un kurallarıyla yaşamını sürdüren robotlar, yine Asimov' un hayallerindeki gibi evrenin fethinde insanoğlunun en büyük yardımcısı olurlar. Siz ne dersiniz bu işe?..

ALDIĞI ÖDÜLLER

Böylesine çok kitap yazmış başarılı bir yazarın ödül denizinde boğulması da kaçınılmaz aslında. Ünlü yazar, yapıtlarıyla 29 Hugo, 23 Nebula, 10 Locus (10u da art arda) ve daha birçok okuyucu ödülünün sahibi oldu. Ayrıca kitaplarını yayına hazırlayan editörler de 20 Hugo en iyi editör ödülü aldılar. İşin ilginç yanı bu ödüllerin sayısı, kendisine en yakın yazarınkilerin bile iki katından fazla. Kısacası o bilimkurgu yazarları açısından ulaşılmaz bir uç nokta, bir efsane...



Hiç yorum yok: